Tuesday, May 13, 2014

Karanlık
Sessizlik
Yokluk
Yoğunluk

Onun orada olmaması
Hep eksik olmak

Yoğunluk
Yokluk
Sessizlik
Karanlık

En ilginci bu
"Coğrafya"
Taşlar, şekiller, yollar ve engeller
Engel olan ağaçlar
Yol olan taşlar
Aklıma kazınan şekiller

Ve

Beni ben yapan o yollar

Yürüdükçe aydınlanan düzlükler
Ve sesli düşlerimdeki gölgeler
Her şeyin tersinde düz olan gerçekler.

İlerledikçe ben olan
bir
siz
ve
geçmiş.

Hep salınan
Bulaşan
Unutulamayan
Geçmiş.

Tutuldum, şimdi tutuldum
Gördüklerime ve olan diğer herşeye

Tutuşan, yanıp tutuşan
Bilmediklerim.
Bilmediğimi
bile
bilmediklerim.

Ben neyim? Yanan bir çalıdan
Ve bıraktığı küllerden öte
Miyim?

Tuesday, October 27, 2009

gizlimiz saklımızı taşlara yazıp, amcalara dağıttık.

ağırdı taşlar ama sevinmişti yinede onlar.

mumların içine bana fısıldadıklarından döktüm,

alevleri uzasın ve geceleri bana saçlarını andırsın diye

ve sert yada sıcaktı bize ait herşey,

kurumayan bir magmaydı adeta

nothing can defeat you

buralardan değildin ve onlar yabancıları sevmezdi,

kim buralara ait olmayı yada onlardan birisi tarafından sevilmek istedi ki.

Thursday, May 21, 2009

isimsiz 1

(o) ışık kalmamıştı

ve

bitmiş bir gölge oynuna
boş kahkahalardı seninkisi.

--

şimdi karanlık vaktidir.

ışık aynadan çekilmiş,
hükmü karanlığa vermiş,

gerçek çıplaktır (ancak) şimdi.

Thursday, February 26, 2009

yær

kuru ellerimle
rüzgarsız soğukları
yær edinmiştim.

o toprak beni istemeyince
tutmamış köklerimden döküldüm.
kırık aynaların aktığı nehre
döküldüm.

aşağıda binbir ağız
bir yolu konuşuyordu,

(yine)

bu seferki
yürüdükçe ilerlemeyen.

dökülürken, konuşulanın gücüne bıraktım kendimi.

ayıldığımda, deniz kokusu burnumda
kara topraklara tutunmuştum.
gezindim, ama
yabancılığın utancından,
bilmemezliğin korkusundan,
doğamadım.

yol dedi: bırak.
bırak damlayı, bulur o oluğa yolunu.

Tuesday, February 17, 2009

şiir-i ile

yol alır,
döndürür dolaştırır,
olduğun yerden öteye bırakır.

sen bir yoldan
ben bir yoldan
geldik bir dört yol ağzına,

artık benim yolumun sonu sana.

5 Aralık 2007 - gece yarısı

Saturday, October 06, 2007

kaide

kaideyi
kaynayan kazana
döktüler

kararan kağıtta kaybolan ilk renk onun mavi gözleri oldu.

Monday, April 23, 2007

düz[ama/yinede/bile]yaz

güzel ve özel olan her şey gibi gecede yavaş adımlarla belirir
ve
biz şarap tanrısına her şey daha yavaş olsun diye adaklar sunarız.

gece belirdikçe çaldıklarının yanında bana kaybolmuş dileklerimi getirdi.
alnımda dileklerim bekledim bir kapının ardında.
(sen) çık gel ne olursan ol gel, sadece ol diye.

geldin, gözlerin sus, dudakların bakma diyordu o gece.
ama ben 
gözlerine ve ardına baktım,
bir mağra ağzından sızan sırrına,
aylar öncesinde gördüğüm o pırıltıya.

derdini anlatamayan eski ve unutulmuş bir tanrıydım o an,
ama patlamak istedim, yıldırımlar saçmak.
unutulmuş olsam dahi, bir tanrıydım ben.
hatırlatmak istedim.

gözlerin sus dedi o zaman
dudakların bakma.
sesler sesleri öldürdü
sesler emretti ve dünya azaldı, küçüldü.

seni gördüğüm an damla damla içime korku doldu.
gözlerim akı kapkara oldu.
damlalardan bir deniz,
ve deniz hep dalgalı, dağınık ve bulanık.
ama en çok (sen) istedin mi buralar karışık.