Sunday, July 16, 2006
zincir #1
"ev" artık içinde kaybolduğumve yüklediğim anlamlar altında boğulmaktan korktuğumdan sorgulamadığım bir kara kutu oldu. rahatça yüzebildiğim kendimle yüzleşebildiğim tek akan(akar) su oldu. belkide aklımın en çok oynaştığı bu zamanlarda hareket kabiliyetimin en çok olduğu bu emin sulara gitmemeliyim. beynin içindeki karanlıktan korkar olmak ve kendini aynalarla yüzleşmek zorunda hissetmek benim zincirim.
duman
senin sessizliğinle geldi kül
solduk önce
sonra parladık, özümüz döküldükçe
ateşimizin son nefesiyle.
bizi feth eden
doyumsuzluktu içten dışa,
(...)
tekrar ve tekrar ve tekrar
yanmak istercesine
bakınırdık
dumana.
kül olmağa
yanmağa
ve bizden eksilen dumana
bakmağa
devam ettik.
bizden kopup gidenin büyüsüyle
kendimizi bitirmeye
devam ettik.
solduk önce
sonra parladık, özümüz döküldükçe
ateşimizin son nefesiyle.
bizi feth eden
doyumsuzluktu içten dışa,
(...)
tekrar ve tekrar ve tekrar
yanmak istercesine
bakınırdık
dumana.
kül olmağa
yanmağa
ve bizden eksilen dumana
bakmağa
devam ettik.
bizden kopup gidenin büyüsüyle
kendimizi bitirmeye
devam ettik.
Wednesday, July 12, 2006
mer-mer
hafizadan ibaretiz. güzel anılar hayatta kalıp aklımızda uyaklanacak şekilde dizildikçe aşkımız hayatta kalacaktır. ama sorun şudur hiç bir anı içimizi sonsuza tek titretecek kadar güçlü olamaz (toy hayatımda olamadı), yön veren anılar bile gün geldiğinde geriye baktığınızda küçük ve anlamsız kalacaktır.
yine sormamamız gereken bir soruya geldik, yine uzaklara attık adımı.
dikkatli ol hayalan'ın mermer taşlarından yoksun bu topraklarda adımlarını atarken.
yine sormamamız gereken bir soruya geldik, yine uzaklara attık adımı.
dikkatli ol hayalan'ın mermer taşlarından yoksun bu topraklarda adımlarını atarken.
Tuesday, July 11, 2006
keşif
kumullarda saklanan tohumlar
açılmayı bekler
onlar aslında benim çölüm kadar
onlar aslında ölüm kadar
varolanı yuttum
sömürdükçe
bitirdikçe özsuları
kuruttukça olanları
büyüdüm, büyüdükçe sakladım tohumlarımı
kendim bile bulamaz oldum
ölmüş olanları
aklımda zamanında oynadıklarımı
rüzgar sürttükçe gizlenenleri
ben kendime açığa çıktım
mucizeydi her yeşeren tohumum
açılmayı bekler
onlar aslında benim çölüm kadar
onlar aslında ölüm kadar
varolanı yuttum
sömürdükçe
bitirdikçe özsuları
kuruttukça olanları
büyüdüm, büyüdükçe sakladım tohumlarımı
kendim bile bulamaz oldum
ölmüş olanları
aklımda zamanında oynadıklarımı
rüzgar sürttükçe gizlenenleri
ben kendime açığa çıktım
mucizeydi her yeşeren tohumum
aylardan en çok sevdiğim ekim
beni paramparça bırakmışlar
güneşte kavrulayım diye
köşeden, gölgeden uzağa bırakmışlar
kuruyayım
aylardan en çok sevdiğim ekimde
çürüyeyim diye
bir makinaya yürüyoruz ekimde
hep geriye geriye
aksanlar ve dişlilere işlenmeye
insanlığımız ekiliyor
aylardan en çok sevdiğim ekimde
kalıpları doldururuz insalığımızla
artık köşelerimiz,
başlangıcımız ve sonumuz olacak
işleniyoruz başka bir şeye
aylardan en çok sevdiğim ekimde
insan eliyle çeker olmuş zamanı
insan eliyle eker olmuş kendini
işte tam başkalarının istediği gibi
eklemlerimiz yavaş ve mekanik
aylardan ekimde.
güneşte kavrulayım diye
köşeden, gölgeden uzağa bırakmışlar
kuruyayım
aylardan en çok sevdiğim ekimde
çürüyeyim diye
bir makinaya yürüyoruz ekimde
hep geriye geriye
aksanlar ve dişlilere işlenmeye
insanlığımız ekiliyor
aylardan en çok sevdiğim ekimde
kalıpları doldururuz insalığımızla
artık köşelerimiz,
başlangıcımız ve sonumuz olacak
işleniyoruz başka bir şeye
aylardan en çok sevdiğim ekimde
insan eliyle çeker olmuş zamanı
insan eliyle eker olmuş kendini
işte tam başkalarının istediği gibi
eklemlerimiz yavaş ve mekanik
aylardan ekimde.
düş enler
elbet gün gelecek insanoğlu insanlığını kaybetmişlerin, ruhsuzların, ruhunun ağırlık görüp bir köşede bırakmış olanların, daha da kötüsü ruhunu satmıp kazançlı çıktığına inanan, bunun sevinci ve gururu ile başı dimdik yürüyenlerin satolarını başlarına yıkmanın bir yolunu bulacaktır.
işte o gün, aslında yıktıkları şatonun ayaklarının altındaki toprak olduğunu anlayanlar için çok geç olacaktır, kendi içine dönmüş bu yıkımın ortasında kalanların son çığlığı dahi saf ruhtan yoksun olacaktır.
işte o gün, aslında yıktıkları şatonun ayaklarının altındaki toprak olduğunu anlayanlar için çok geç olacaktır, kendi içine dönmüş bu yıkımın ortasında kalanların son çığlığı dahi saf ruhtan yoksun olacaktır.
akar
içime katlanmayı
sıkıntıları gömerek taşlaştırmayı
kendimi görmezden gelip
hep
ayağımı suda tutmayı
akıntıdan da kaçıp
serinliğini yine de özlemeyi
uzaklaştıkça
hep ama hep
noktalar görmeyi
seçmedim, ama akan bu.
sıkıntıları gömerek taşlaştırmayı
kendimi görmezden gelip
hep
ayağımı suda tutmayı
akıntıdan da kaçıp
serinliğini yine de özlemeyi
uzaklaştıkça
hep ama hep
noktalar görmeyi
seçmedim, ama akan bu.
hiç sevemediğim ben 1
bilmediklerimin bana doğru
akacağından korkup durdum.
boğulduğumda elimde korkum,
aklımdan yoksundum.
akacağından korkup durdum.
boğulduğumda elimde korkum,
aklımdan yoksundum.
benim dünyam
sükunet ve sessizlikti sevişmelerimiz
döllerimiz kalpsiz kayalar
ve derya denizler üzerine
konmuş
avare akıllar
-dı.
kötülüğe gebe tanrılarız
çürümüş nefesimiz
fazla gelecek yarattıklarımıza
kusacak bizi hayatından geçtiklerimiz
biz dalınca uykuya
topraklar kalınca tanrısız
yeşerecek kuşkusuz
yalnız yapayalnız
döllerimiz kalpsiz kayalar
ve derya denizler üzerine
konmuş
avare akıllar
-dı.
kötülüğe gebe tanrılarız
çürümüş nefesimiz
fazla gelecek yarattıklarımıza
kusacak bizi hayatından geçtiklerimiz
biz dalınca uykuya
topraklar kalınca tanrısız
yeşerecek kuşkusuz
yalnız yapayalnız
Monday, July 10, 2006
vahşi
yaprakların arasında dolanan
estikçe koparıp giden,
vahşi bir rüzgar.
beni kavuran bu yalan
toprağımdan uzağa
kuzlara
savruldum.
sökülüp alınmış kabuklar değilde
derine derine basılımış yalan
işte gövdeme kazınmış yalan
ilk ânın.
yine bende.
estikçe koparıp giden,
vahşi bir rüzgar.
beni kavuran bu yalan
toprağımdan uzağa
kuzlara
savruldum.
sökülüp alınmış kabuklar değilde
derine derine basılımış yalan
işte gövdeme kazınmış yalan
ilk ânın.
yine bende.
rü-ya
esen rüzgarın yanında
buz taneleri ile
dalgınlık ve korku yağdı
yuvamızdan sarkanlar
piç tohumlardı
eşelenmiş, soğuk ile
hep biliriz kaybolacakları
yada gelecekleri
kaçtığımız gerçek kırılarak aktı üzerimize
bilemediğimizde
masalların kralından öte
bir renki, görülmemiş
-ti
ne bu ele
ne de
beni tanrı misafiri kabul etmiş
bu şehre
buz taneleri ile
dalgınlık ve korku yağdı
yuvamızdan sarkanlar
piç tohumlardı
eşelenmiş, soğuk ile
hep biliriz kaybolacakları
yada gelecekleri
kaçtığımız gerçek kırılarak aktı üzerimize
bilemediğimizde
masalların kralından öte
bir renki, görülmemiş
-ti
ne bu ele
ne de
beni tanrı misafiri kabul etmiş
bu şehre
Subscribe to:
Posts (Atom)