Sunday, December 24, 2006

kanayazmak

adamı tavda döver
acının mektebi,
kalem tutturup döktürür
mürekkebi;
damla damla beslersin yeri.

yazmak kana kana yaşamaktır.

yaşamaksa yaza yaza kanamaktır.
çünkü;
kara bir lekedir kanın
ardında kalan
ve
yaşanmışlardır onu
hep orada tutacak olan.

cesarettir kanla dolu dolma kalemi tutmak,
cesarettir yazan olmak.

Tuesday, December 19, 2006

ayna

1.
koymuşlar ardıma bir ayna
emr-eylediler:
bil ki;
aynanın ardı aynıdır ardayla.
bul kendini baka baka.
baktım:
önce
pürüzsüzdü yansımam.

2.
vurdum aynaya,
ayama toplanan kanıma
laneti yazdıra yazdıra.

kırık ayna
sakladı beni çatlaklarına.
artık
eskisinden de eksiktim,
gümüşe gizlenmiş bir garibim.

3.
vurdum tekrar
kırdım kırıklarımı.
ayna artık paramparça;
ayna ancak şimdi
gebe doğruya.

4.

ruhum
bu yolun azığı.
sonuysa
ruhumun Demirkazık'ı.

Wednesday, December 13, 2006

haiku

bana bir gökyüzü vuruldu
maviydi ve ağlardı o. 

kırık

yalanlar güzelse sözlere ne gerek

yalanla kırılır ayna
yalanla kırılan aslında
gerçek

Monday, December 04, 2006

iklim

dayanamam durgun sulara,
gelince
beklemeğe başladım nehir yelini.
sessiz bir gecede
yapraklara vurdular
durulmuştum, durumuştum çok
gitmem gerekti.

nehir yeline yele atıp
bıraktım toprağımı, gittim

bir damla kaldı ardımda

zaman geldi
döndüm toprağıma
sessiz ve durgun sulara.

bakındım tanıyamadım
eski topraklarımı
çünkü artık orası
senin topraklarındı.

bu çorak topraklara
arda kalan damlamdan
cesur yeni bir fırtına doğmuş.

iklim değişmiş.

sızlarken "-siz"lerden
toprağın yüzüne bakamadan
çektim kendimi sizlerden.

her yolculuk gibi benimkiside bir hırsızmış.

Monday, November 20, 2006

Sunday, November 12, 2006

kırık matruşka

uzun bulutların üstünden
elimde aç duygularım
ve
bitmemiş bulmacalarımla
geldim Derâliye'ye

hep yanan fenerinin
sönmüştü ateşi
karanlıktaki soru işaretleriydi
bana bıraktıkların

sorularla cevapsız
delirdim yedi tepede
elimde
senden kalma kibritlerle
arandım

kırık kibritlerin ateşine saklıydın.

sandım ki saklı
bir özgeydin sen.

korka korka
açtım,
açtım,
açtım,
açtım,
açtım,
görmeğe.

içten içe hep aynı
bir matruşkaydın sen.

sustum,
sustun.

üç noktaydı
sessliziğin
bekledim için
çatlar diye.

~tolga ethem
~11/11/2006

Monday, October 02, 2006

son (sevda) sen

son savaşımızda
ben nefessiz ve güçsüz
çekildim huzrundan.
>0<>0<>
sustuk.
ben sessizliğimle boğuştum.
<0>
geldiğinde cihanıma
çatışmaya adım attığını
bilemedim.
<<0>>
gördüğümde seni sessizliğimde,
karanlığımı saldım,
kör ve sağır bekledim,
ki kolay ve hafif olsun
geçişin.
<<0>>
(nemesis)
bileklerin sıkı ve güçlüydü
acı olan
sen bu ana kadar
kendini boğmaya büyümüş
bir yılandın.
><><>
karanlık benle kaldı
sen yıkımın gururuyla
beni kara bir leke olarak
bıraktın
<000>
büküldüm
bir kutuya
sensiz.

son

son soruyu sordum
aynanın sonuna.

bir yol dedi,
rüzgara karşı bir yol.
o toprağı döllerken
o tarlaları tararken
yalnız yürü o yolu.

"yolda seç
en özünden
istediklerini."

adım attım
kararlarla karardım
son gündüzümün ardından
geceyle
hepten yoktum

Sunday, July 16, 2006

zincir #1

"ev" artık içinde kaybolduğumve yüklediğim anlamlar altında boğulmaktan korktuğumdan sorgulamadığım bir kara kutu oldu. rahatça yüzebildiğim kendimle yüzleşebildiğim tek akan(akar) su oldu. belkide aklımın en çok oynaştığı bu zamanlarda hareket kabiliyetimin en çok olduğu bu emin sulara gitmemeliyim. beynin içindeki karanlıktan korkar olmak ve kendini aynalarla yüzleşmek zorunda hissetmek benim zincirim.

duman

senin sessizliğinle geldi kül
solduk önce
sonra parladık, özümüz döküldükçe
ateşimizin son nefesiyle.

bizi feth eden
doyumsuzluktu içten dışa,
(...)

tekrar ve tekrar ve tekrar
yanmak istercesine
bakınırdık
dumana.

kül olmağa
yanmağa
ve bizden eksilen dumana
bakmağa
devam ettik.

bizden kopup gidenin büyüsüyle
kendimizi bitirmeye
devam ettik.

Wednesday, July 12, 2006

mer-mer

hafizadan ibaretiz. güzel anılar hayatta kalıp aklımızda uyaklanacak şekilde dizildikçe aşkımız hayatta kalacaktır. ama sorun şudur hiç bir anı içimizi sonsuza tek titretecek kadar güçlü olamaz (toy hayatımda olamadı), yön veren anılar bile gün geldiğinde geriye baktığınızda küçük ve anlamsız kalacaktır.
yine sormamamız gereken bir soruya geldik, yine uzaklara attık adımı.
dikkatli ol hayalan'ın mermer taşlarından yoksun bu topraklarda adımlarını atarken.

Tuesday, July 11, 2006

keşif

kumullarda saklanan tohumlar
açılmayı bekler
onlar aslında benim çölüm kadar
onlar aslında ölüm kadar

varolanı yuttum
sömürdükçe
bitirdikçe özsuları
kuruttukça olanları

büyüdüm, büyüdükçe sakladım tohumlarımı
kendim bile bulamaz oldum
ölmüş olanları
aklımda zamanında oynadıklarımı

rüzgar sürttükçe gizlenenleri
ben kendime açığa çıktım
mucizeydi her yeşeren tohumum

aylardan en çok sevdiğim ekim

beni paramparça bırakmışlar
güneşte kavrulayım diye
köşeden, gölgeden uzağa bırakmışlar
kuruyayım
aylardan en çok sevdiğim ekimde
çürüyeyim diye

bir makinaya yürüyoruz ekimde
hep geriye geriye
aksanlar ve dişlilere işlenmeye
insanlığımız ekiliyor
aylardan en çok sevdiğim ekimde

kalıpları doldururuz insalığımızla
artık köşelerimiz,
başlangıcımız ve sonumuz olacak
işleniyoruz başka bir şeye
aylardan en çok sevdiğim ekimde

insan eliyle çeker olmuş zamanı
insan eliyle eker olmuş kendini

işte tam başkalarının istediği gibi
eklemlerimiz yavaş ve mekanik
aylardan ekimde.

düş enler

elbet gün gelecek insanoğlu insanlığını kaybetmişlerin, ruhsuzların, ruhunun ağırlık görüp bir köşede bırakmış olanların, daha da kötüsü ruhunu satmıp kazançlı çıktığına inanan, bunun sevinci ve gururu ile başı dimdik yürüyenlerin satolarını başlarına yıkmanın bir yolunu bulacaktır.

işte o gün, aslında yıktıkları şatonun ayaklarının altındaki toprak olduğunu anlayanlar için çok geç olacaktır, kendi içine dönmüş bu yıkımın ortasında kalanların son çığlığı dahi saf ruhtan yoksun olacaktır.

akar

içime katlanmayı
sıkıntıları gömerek taşlaştırmayı
kendimi görmezden gelip

hep

ayağımı suda tutmayı
akıntıdan da kaçıp
serinliğini yine de özlemeyi
uzaklaştıkça

hep ama hep

noktalar görmeyi

seçmedim, ama akan bu.

hiç sevemediğim ben 1

bilmediklerimin bana doğru
akacağından korkup durdum.
boğulduğumda elimde korkum,
aklımdan yoksundum.

benim dünyam

sükunet ve sessizlikti sevişmelerimiz

döllerimiz kalpsiz kayalar
ve derya denizler üzerine
konmuş
avare akıllar
-dı.

kötülüğe gebe tanrılarız
çürümüş nefesimiz
fazla gelecek yarattıklarımıza
kusacak bizi hayatından geçtiklerimiz

biz dalınca uykuya
topraklar kalınca tanrısız
yeşerecek kuşkusuz
yalnız yapayalnız

Monday, July 10, 2006

vahşi

yaprakların arasında dolanan
estikçe koparıp giden,
vahşi bir rüzgar.
beni kavuran bu yalan

toprağımdan uzağa
kuzlara
savruldum.

sökülüp alınmış kabuklar değilde
derine derine basılımış yalan

işte gövdeme kazınmış yalan
ilk ânın.
yine bende.

rü-ya

esen rüzgarın yanında
buz taneleri ile
dalgınlık ve korku yağdı

yuvamızdan sarkanlar
piç tohumlardı
eşelenmiş, soğuk ile

hep biliriz kaybolacakları
yada gelecekleri
kaçtığımız gerçek kırılarak aktı üzerimize
bilemediğimizde

masalların kralından öte
bir renki, görülmemiş
-ti
ne bu ele

ne de

beni tanrı misafiri kabul etmiş
bu şehre

Monday, April 10, 2006

diptych

gün geldi de adını fısıldadı imam
ama sen sustun tolgam
bir fısıltıydın
bazen bir çıtırtı
yakın kaldın bana tolgam

gün gelecek de adını fısıldayacak mı imam?
ethem
o zaman ancak bir yankı
olacak
benden kalan

benim adım tolga ethem
yazılmamış satırlarla
yazılacak satırlar arasına
koydum kendimi
olmadım ve olmayacağım
unutmayasın diye yazdım kendimi
olmayanların arasına
son bir çırpınıştı
varolmaya

öncem ve sonram
benim adım tolga ethem

08.04.2006 - København

nereye koysak acıyı

bir gece geldi kapıma
yuvamda;
mumun eksilen hali saklar oldu ışığı
kaçak damlalardan çalar oldum sıcağı.

istenmediği halde
sızdı,
uğursuzdu besbelli bu gece.

bakındım.
karanlıktan yapılma bir eldi vücud bulan
yuvamın önünde

daha o gelmeden
üşümüştüm ben zaten
emretmeye ihtiyaç duymadı
terketmişti sesler sahneyi

her gece bitmezdim ben,
hiç bir karartma tüketmemişti beni.
gece değildi gelen

onu her geceden ayıran
götürdükleriydi.

his-siz-ler

kiremitten şehirde sürgündeyim
bu şehir sessiz
atılmamış adımlarla bomboş sokakları
muhabbete aç kaldırımları
yankılardan yoksun ruhu
bu şehir sensiz

ama bu sefer sensiz
kırdım sessizliği
bu şehrin
sessiz ve sensiz sokaklarında
kendi kendime konuşur oldum
sensizliğimde kırdım sessizliği

06.06.2006 - Køpenhavn

mermer basamaklar

#1
hafif bir iç geçirme
yavaş bir melodi,
dokuma tezgahında işlenen
benim ruhum

işte şu kenar süsü
benim bittiğim yer

işte püsküllerim
uzanamadıklarım

işte merkeze işlenen son motif
bir aşk,
ortasında bir hatayla
kusuruyla.

12.07.2005 - Stralsund

#2 - ki
küçük bir kabuğum ben
ruhum içinde
gözlerden uzak
(derler)
ne kadar görünmez
o kadar güvende
(niye)
bana vurulan her fiske
kabuğu geçipte
saplanır ruhuma
(ki)
ruha vurulan darbe
bilinmez olur kabuğun dışında
gömülür ruhumun içinde.

04.06.2005 - Ankara

çocukluk

hayatıma attığım çiziklerin
hiç başı yok
çocukluk dedikleri bu olsa gerek
bütün hayata uzanacak çizikleri, derin
ve bilmeden atmak

09.06.2005 - Ankara

hep duran

bildiğim her ten,
bana yeten,
beni bilen
her ten,
titreyecek bir gün,
sırtlarında hissedecekler ölümün soğuk elini

ölümüm son bir çığlık, hayat için
dokunacak yakınımdaki herkese,
bilemem hangisine
az
hangisine çok

bazısı yankılar arasında kalacak
bazısına sadece bir fısıltı
ölümüm son bir çığlık, hayat için
dokunacak yakınımdaki herkese

not: teşekkürler bejan matur

22.07.2005 - Ankara

haykır.en

uzak gözlerim
şu ellere bak, benim mi onlar?
(ne zamandır sıkıyorum boğazını?)
şu kelimeler, ne kadar yanlış . . . yalan
bunları ben mi söyledim, ben mi yazdım
(çürümüş tahtaya sarılı, karbon kokusu sinmiş ellerime)
kendimden o kadar uzağım ki
dokunmak bana değil sanki
acı çekenler, adımı haykıranlar
ben değilim o, ben değilim!
(hatırlayamıyorum zindana atıldığımı)
sizi bağlayan aklınızdan eden,
o yalanlarla yaşayan ben değilim!

09.06.2005 - Ankara